21 Aralık 2010 Salı

celiskileri cekilmez cekilmezlerim tasinmaz

Ne kadar zormus megersem kendini anlamak, kendini anlamaya calismak, ego tavani gibi birsey sanirim. Kendimi dusunmeye bile tahammulum yok.

1 Kasım 2010 Pazartesi

baslamak

Baslamadan bitmez, bitmeden yenisi baslamaz ne filmin ne dizinin, acaba o yuzden mi tukenmez kalem demisler. Yazmanin sonu yok diye mi? yaz, yazabiliyorsan tabi. Yazim kucukken cok guzelmis annem oyle derdi. Ama aklim erince cirkinlesmeye baslamis, patlican gibi tadi bozulmus yeni tatlar girince hayatima. Sirt cevirmisim o tatlara. Yazinin sekline degil icerigine kaymis yazi karakterim yada hayatim kaymis hizla kaymya baslamis. Acaba hocalar cok mu hizli konusyorlardi. Belki de onlarinda dilleri bozulmustur. Eskiden tane tane anlatirken sonralari degismistir dil karakterleri. Onlarinda hayatlari kaymistir, hizlanmistir, gocmustur kim bilir.. Kim bilir daha kimler kim icin ne icin kimin icin gocup gidecekler..
(anlasildi bugun de yazamayacagim yasiyim bari) 

ya yasarsin ya yazarsin ya da izlersin (ya da kendinden bisey katarsin):)

9 Ekim 2010 Cumartesi

çeyrek defter arası acılı

önce tuttuk ellerinden
yüreklerine kazıdık sütle
sevdik sevdirdik
hiç hata yapmayacağız
diye söz verdik.
sonra çamura düştük
tırnaklarımız toprkla doldu
gelecek bir anda toz bulutu oldu
hislerimiz anlaşılmaz
anlatılmaz oldu
yaşanamaz oldu sergilenir oldu
hayatın kendi tiyatro oldu
binbir senaryo doldu
insanlar oldu alkışladı
hayvanlar oldu taşladı
insanlar gerçekten hayvan olsaydı
para tanrı olmazdı



Başlangıç,Son, Gelecek, Kaygı
Ego,istek,Hırs
Düzensizlik, Kaos,Politika, Tuzak, Siyaset
Gerçek; Giz, His,Sis,Pis
düşmeseydin si olacaktı mis

                                                                                                                                                uşak 1.4.8

3 Ekim 2010 Pazar

Bursadan Bit Not

Bursada polis evinin odalarindan birinin  camindan bakarken uzun zamandir dusundugum kuslari gordum. Bir kus toplulugu oyle ucuyorlardi yamacta; azinlik bi kus grubu. Hani yazin sonunda gordugumuz uzun surulere hic benzemiyorlardi. Cocukken gordugun ve anormal bir olay zannetiklerime benzemiyordu. Hani masallardan bir parca gibi gozuken uzun kus surusu vardi ya gecip giden ustunden. Aslinda herseyin normal oldugu zamanlardi. Yemek normal, su normal, disarda top oynamak normal, dusup dizini yarmak normal, ask normal, kavga normal. Dijital olmayan zamanlardi. Uzerinden gecen kuslar normaldi yani hersey gibi. O kuslardan cok uzun zamandir gormuyorum. Ne kadar ozledim o kuslari. Sicak yuva ozlemiyle gocup giden gocGen kuslar. Ya dertlerine geri ucarlar ya da yeni dertler bulmaya  ama monotonluk yoktur yolculuklarinda. Belkide o dur onlar icin monoton olan degiskenlik. Durmadan degisen dunya; etrafina dolastiklari dev kure. Gozleriyle goruyorlardir her gecen gun yesilin griye dondugu ak sacli genc dunyanin gunden gune coktugunu. Hani vardir ya bizimde aramizda oyle insanlar. Genc yasta umutlarina apartmanlar dikilmistir. Penthouse`a cikan umut asansorlerine normalden fazla insan binmistir. Istemeye istemeye cikartir onlari kendisi ile beraber yuksek katlara ama asagi inerken hep bos iner icinde kimse yoktur. ayaklarindan cekerler her seferinde ne zaman yukselse. Insanoglu kus misali derler bi de ne alakasi var. Kuslar asansore binmez ki......

27 Eylül 2010 Pazartesi

Buyuk resmi gormek onemli olan...

Ego keşke jöle gibi birşey olsaydı. Saça sürüldükten sonra yikaninca aksa gitse saçlardan. Ya da yediğinde de sıçınca gitse makattan. Ama gitmiyor işte öyle kolay kolay bünyeden. Örümcek adamın uzaydan gelen belalısı gibi sariveriyor tüm benligini. Azicik kaybetmeye baslayinca, burnun biraz sürtülmeye basladımı, etrafindakilerinden farkı olmadığını anlamaya basladığın zaman, asfalt yollar, toprak olmaya başlıyor, patikalar çirkin gözükmüyor gözüne, gocunmuyorsun emek vererek yapilan olağan işlere. Sende insansın bende, O da, diğerleri de. Acı yazdırır tatlı susatır. Ekşi eskitir dudakları. Hep olağana ulaşma çabasında uzaklaşıyorum sanki basit olandan. Süreklilik sağlayamıyorum motivasyonuma kaynak aktaramıyorum B fonumdan. Enerji kaynaklarım her geçen gün tükeniyor. Yeşilden griye. Işıklar artıkça tepelerde yeni yapılan çürük tokilerle ihalelerle azalıyor umutlarım günden güne. Politikam yeşil, rengim şeffaf. Kaybedince anlıyor elindekinin sadece telefon olmadığını. O gidince bozlunca, kaybolunca numaraların bi numaran kalmıyor. Rehberindeki aranmayan numaralar italik oluyor. Pişman olup bold italik olup boynunu bükmeleri. Ulaşma çaban artip. Acaba arayan var mıdır? diye yersiz endişelirin. Bağlantıdır seni hayatta karşı savunmalı kılan. Ses olmasada görüntü vardır yanında biri olduğu zaman. Ister istemez daha savunmaya önem verirsin. Elindekini kaybetmemek icin. Masada yalnız oturmamak için. Egonu bile tatmin etmek için ihtiyacın vardır çevrene.  Çevren ve hileyle olmamalı sevgin. Çevren ve hasretle olmali her daim. N`olcak sanki altı üstü bir telefon.

20 Eylül 2010 Pazartesi

ExbakkaL

Eski bakkallari hatirlar misiniz? keske olsa gene mahallelerimizde. Dijital seslerin az oldugu az karanlik ama fazla ellenmemis islenmemis urunlarin satildigi. Hani simdinin pazarlama ustalari diyorlar ya organik. AZ ellenmis yani fazla ihale olmamis fason firmalara O urunlerden. Bakkali anlatacaktim gene icsel politikama kaydim eksensizce. Bakkal eski olsun kafa yapisi yeni, dusunce tarzimiz guncel bilincimiz cevreci. Torba olmasa mesela kese kagidi olsa buyuk buyuk onun icinde de kucuk kucuk kese torbaciklar kagittan. Ben ve benim gibiler yasamadi o devirleri yetisemedim. Tvde eski flimlerde gordum bazen de yabancil flimlerde yabancilastiranlarda insanlari. Bir de espirisini cok duydum erkek muhabbetlerinde libidoyu astigimizda. Naylona sarili olmasa keske urunlerin cogu hatta hepsi. Hijyen sadece rafta degil her tarafta olsa. Ekmekler gene tahta kasaile gelse sicak sicak bakkala. Minciklasa cocuklar secerken. Buyukler uyarsa anlasa cocuklar oracikta hijyenle tijenin farkini. Tijen'in ses hijyenin saglik oldugunu. Peynir dolabi olsa koyden gelmis teneklerden doldurulmus olsa. Tadrak alsan tadarken adini bildigin gibi bakkal peynir olsa O. Hani hem karpuzla hem rakiyla hem sucuklu yumurta ile ayni tadi veren canim bol yagli bakkla peyniri.Sular cam sisede olsa gene. Tasirken parmagin kopcakmis gibi olan cocuklara eziye su sisman ama suyu icmeyen pisman sulardan. Depozitolu olsa mesela getir siseyi al parayi, sev dogayi. Uzun lafin uzatasin var ama acikinca beklemeyince yemek saati benim saatimi gitmek lazim dunyayi saan bu plastiklaeden Uzagaaaa.

                                                                                                                                        ank/ogle vakti

6 Eylül 2010 Pazartesi

kaldıysa


Öyle günlerden bir gün, gecelerden bır gece, yıllardan bir yıl daha. Gelmişsin yolun bitmediği ama ben benzinin azaldığı, adeletin koklandığı, gerçeklerin saklandığı, aşkların yıprandığı saygının saklandığı sevginin unutulduğu, inancın para, paranın kırbaç olduğu yıllara. Ne yalan söyliyim ne yaşamak istiyorum şu hayatta ne de yaşlanmak. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu der gibisiniz. Aynen öyle seçimlerin bile an be an değiştiği yeni dünyaya hoş geldiniz. Kaypak dünya. Kaygan ama pak değil. Vıcık vıcık olmuş politikaların sömürgenin meşrulaştırıldığı dünyanın kaypak bekçileri yaptı bizi para illeti. Ne dinledi milleti ne de sevindirdi diğer milleti. Çokta gurur duymuyorum yazdıklarımla belkide kendime sövüyorum aslında yazarken. Bir kez daha söylüyorum kendi kendime dinlermi bilinçaltım bilmem ama babamı artık daha iyi anlıyorum. Bütün fırçaları aklıma geldikçe parlatıyor artık düşüncelerimi. Eskiden geçer giderdi acı bir meltem esintisi gibi. Yarını kimsenin belli değil illa ki. Senden sonrakilere biraz daha zaman kazandırmak istiyorsan. Bıraktığın yer önemli. Sıçıp bırakma sifonu çek. Çekte senden sonraki sana lanet yağdırmasın. Yarını düzgün bırakmak istiyorsan adım at yerden bir çöp al çöp kutusuna at. Sen bir ol senin gören on olur onu gören baka kalır. Utanır utanma kaldıysa tabi....    

22 Ağustos 2010 Pazar

ne yolun var ne sonun nerden olsun ekollu basketbolun

İnsan düşünmeden edemiyor. Böyle gelişmiş modern gözüken(dışardan) salonların yapılması ille de büyük organizasyonlara mı bağlı? Farkında değil mi bu insanlar (kim olduklarını bilmiyorum bende bunu görecek olanlar?) somut olan adımlar hiçbir zaman geri dönüşümsüz olmadı. Her büyük takımn stadyumları var. oraları yuva belirlemişler. kuruldukları mahalle bile içine almış o stadları. Adeta kişiliklerine yön vermiş. Hani bir lafı varya büyük düşünür İbo'nun oxforda vardı da biz okumadık o hesap. Sen ik önce bu insanlara bir şey vererceksin ki. Geleceğinde ekolün olsun spor kültürün olsun. Sen alan yapma. Yaptığın her basketbol sahasında kırılmış potalar futbol direklerine dönsün. Akademisini kurma bu işin. Devamlı gebe yaşat turist koçlara basketbolu. Gecelik ilşkiler yaşattır. Ondan sonra başarı bekle devşirme oyuncu bulmak için yasayı değiştir. Hukuk çiğne, önüne gelene tükür, irlanda pasaportu iste insanından ama imitasyon basketbolculara yaldızlı pasaport çıkart. Göz boyamak için basın tribünü parkeden önce yap. Çal boyayı yüzüne, gül insanın yüzüne ülke basketbolunu düzen düzene. Yolun yok yürümeye araban otoparka 5 liraya ver başkentin göbeğinde Melih Ökçek(G) yapmaz senin yaptığını fazla avanta yedirmedin bitmedi asfaltin derdin.

16 Ağustos 2010 Pazartesi

siyasi memlekete giderken

     Ve bogazdan gecince anladim istanbuldan ayrildigimi. Beni nelerin bekledigini bilmeden yeni bir maceraya adim attim gaza biraz daha bastim sanki kaciyormus gibi. Arkamdan kotu bakti ama icime istanbul gunesli bir pazar gununde normal omayacak kadar bos bir trafikle bogaz koprusnden gecerken parildayan sultanahmet yarim adasi sanki hepsi gezmeye cikmis gibi duran buutun deniz tasitlari nazire ediyordu bana. Git git daha cok ozleyip daha cok hastasi olacakasin farkindasin di mi diyordu sanki gunes gozumu alirken denizi kullanarak goz bebegime eziyet edercesine. Simdi uzun genis parali otobanindayim baskent yolunda. Birbirimizi gece gece gecile gecile hep beraber en azindan bi yere kadar beraber seyhat ediyouz sanki ayni otobusteymiscesine. Ya bu adam ne zaman gecti beni ,almayadanda bu arabayla nasi gelmisler helal olsun, abi yol versen olursun nidalari ve dusunceleri ile geciyor yolculuk. Aslinda molalari cok severim sanki tarihi bir yeri ziyaret ediyormus gibi gelir. Tuvalete gittikten sonra tabi. Markette sanki hic bie yerde bulamayacakmissin gibi aranirsin hediyelik esyalirin arasinda bulursun kendini. Bir de hep oralarin cayi cok iyi olur sanirsin yanilirsin. Bana bir cay versene usta. Boluyu gecince yesil rengi bi azaldi iyice. Yola odaklandim daha cok gaza bastim ksvetten cok kizdim bu kadar araziye neden agac dikmezler. Sulasinlar isleri ne bu devletin. Topragini zenginlestiremeyen bir devlet gorevini yapmiyor demektir. Bi de eldekini koruyamiyorsa tabi... 
    Tenhalasti baya yol baskente yaklastikca acaba yanlis mi gidiyordum bi ulkenin baskentiydi burasi daha cok insan olur diye dusunurdum hep. Ama istanbul insan birakmamisti memlekette miknatis gibi cekiyordu insanlari; anneannelerin ignelerini topladigi miknatis gibi. Kgs kartim calismadi ottu ben gecerken uzun uzun arkamdan parali yol giseleri. Bana cok aci geliyordu kendi ulkenin insanlarindan yol kullandiklari icin para almalari. Meydanlarda cikip oy toplamak icin bagiran o sozde bizi yoneten insanlar geliyorlardi aklima. Iktidar olunca hizmet saglayacagiz yol, su, saglik, egitim olarak geri donecek vergileriniz   diyorlardi yaa . megersem YOL yapiyorlarimis. 
     Tam akp genel merkezinin oraya ciktim onune nedense isinamadim bu iktidara binalrinin onunde durmak bile istemedim. U donusude yapmak yasakti. Yanlislikla cikmistim bu kavsaga. Onlarinda yanlislikla ciktigini dusunuyorum bu kavsaga ama.... Umarim ceza yemem. Bir yol yazisi herhalde bu kadar siyasi olabilirdi.
Merhaba ankara

9 Ağustos 2010 Pazartesi

yaz gecesi yazdim

yemyesil dogasi essiz denizi fazla huzuru ile bazen rahatsiz bile edebiliyor boyle bir dunyada boyle huzurlu yerler kaldi mi? diye. Sabahlari kalkip bazen kumsalda yurudukten sonra havuz misali olan carsaf gibi denize girince biraz acildiktan sonra arkanizi donup kiyiya bakinca anliyorsunuz aslinda buranin nasil bir dogaya sahip oldugunu. Kocaman kocaman fistik agaclarinin altina kurulmus essiz kucuk bir kasaba. Gunun her saati sicaklamadan yurunebilecek bi yol. Yururken duraklanabilecek cay bahceleri, etrafta irili ufakli pansiyonlar. O pansiyonlarin onlerinde oturan ulkemin orta halli tatlilcileri onlarin aksam yemegi hazirligi. Denizden gelen ac cocugun sitemi. Orenin kumsali anlatilmakla bitmez hicbir zaman hayir dedirtmeyecek. Her gelisinizde sizi yeniden yeniden buyur edecek ince kumlar. Orayi o sekilde tutmak icin calisan emektar belediye calisanlari hepsinin aldigi para ana sutu gibi helal hepsine ellerine saglik. Kumsalda bulunan isletmeler onlarin azcik ac gozlulugu ile bozulan semsiye carpiklasmasina inat ulkemin renkli carsaf misali kaplar semsiyeler o kumsali. Ancak oyle genis ki ayni zamanda 2 festivali bir kumsal futbol turnvasini ve milyonlarca amator voleybolcuyu barindirabilir bu plaj ayiptir soylemesi biraz enine ve boyuna buyuktur kumsali Oren`in. Obezdir insani yutar istemeden yalniz hissedersin kendini bi anda onca insanin arasinda. Yaz gecesi yazma istegime yazdirdi Oren.
Iyi tatiller

8 Ağustos 2010 Pazar

ekolsuz basketbol 8.8.10

Bugun dunya sampiyonasi provasi dedikleri ama takim elbisenin kumasinin dahi alinmadigi adidas cup istanbul turnuvanin final macini izledim.Ben kim miyim? basketbolcunun tekiyim..

Buyuk Turkiye milli basketbol takimi ile ekolu olan basketbolu bilen, isimleri cisimleri kadar buyuk olmayan basketbolcularin macini izledim. iki gundur irani yeni zelandayi yirmiye yatiran(yirmi sayi farkla basketbolcu agzi ile )milli basketbol takimimiz. gercek rakip gercek basketbol karsisinda oynadigi herhalde yakar toptu. Burda hicbir basketbolcumuza art niyetle yaklasmiyorum. Basketbolumuzu yoneten ve yonlendiren beyinler. Bu kotu oyun karsinda herhalde irlandalilara cifte pasaport cikartmak zorunda kalacaklar. gerci bitane cikartacaklardi da allahtan ulkede bruokrasi agir isliyorda buyuk bir gafletten donuldu sampiyona oncesi. konumuza donecek olursak topu paylasan isimlere gore degil oynuna gore oynayan bir sirbistani yenmek bence turnuva ici ya da disi cok zor. adamlarin sirtindaki formalarda bile isimleri yazmiyor. Ama herkes onlari taniyor tanimalarina gerekde yok cunku an geliyor sadece bir tek kisi gibi oynuyorlar. iceri disari paslari, israrla potaya yonelmeleri, hucumda gevsedikleri zaman savunmada sertlesmeleri hep bir ekolun getirisi. Bizim milli takimimiz isimlere bazen o kadar takiliyorki sanki setimiz sepetimiz yokmus gibi bir basketbol oynuyoruz. Bence takke kulah pecete havlu hesabi yerine ortya biseyler koydurtmali bence taktik board grubu. Engin Atsure acil sifalar diliyorum biliyorum ki engin kendine cok iyi bakacak ve en kisa zamanda sahadaki yerini alacak. Ancak turk basketbolu agir sakat ve uzun sure tedavi gormesi gerekiyor. ozellikle mental ve fundemental olarak acil sifalar Turk basketbojevic.